Bism-i Hûu…
BİR
KARANLIK Kİ AYDINLIĞIN HAYALİDİR RENGİ!
"Işıkları kapatınca, en sevdiğimiz renklerin bile
bir önemi kalmıyor." demişler. Öyle değil! Değil bence öyle… Karanlıkta da
olsa ne renk olduğunu bilmek kafi! Çünkü karanlıktan sonra yine aydınlık var.
Karanlıktaki renkle yaşarsın aydınlığı da! Karanlığında
hangi renk gizliyse, aydınlıkta o rengi görürsün. Karanlığında hangi renk
bürüdüyse gözlerini, aydınlığında o renk bakarsın! Ve aydınlıkta ne gördüysen, karanlıkta hayalin odur. En son
karanlığa bakmadan, hangi aydınlığın rengi, şekli, şemali varsa gözüne
resmedilen, göremesen de aydınlığı, gönlünde, zihninde onu resmedersin. Tahayyülünde
son gördüğün aydınlığın resmiyle dolanır durursun, karanlığı delen bir aydınlık
parçası gibi.
Çünkü karanlık gözde değil, gönülde, zihinde ve
hayaldedir! Aydınlığı hayal etmeyi bilmeyen, nasıl kavuşsun aydınlığa? Ve
aydınlığı hiç görmemiş olan, nasıl hayal etsin aydınlığı? Nereden bilsin hiç
gör(e)mediğini, karanlıkta kalan? Bir kere görmek yeter, yeter bir kere
aydınlanmak! Bir kere aydınlığı yaşamak yeter, karanlıktan kurtulmak için;
etraf zifiri karanlık olsa bile… Bir kere görmek aydınlığı ya da yaşamak, yeter
aydınlanmak için!
Çünkü hayal etmek ve aydınlığı zihinde, gönülde
yaşamak, taleb etmektir aydınlığı! Sonra aydınlığa kavuşmak için, karanlıktan
kurtulmak için çabalamak, çağırmaktır adım adım ışığı… Ve aydınlıktan ne varsa
beklediğin, istediğin, ermek, bulmak ve varmak, kavuşmak istediğin… Ve ne resmetmişsen aydınlığa dair zihnine ve
gönlüne, onu istersin aslında aydınlık diye! Aydınlığı nasıl resmetmişsen
beynine, aydınlık diye neyi almışsan gönlüne ve aydınlık deyince gönlüne düşen
neyse, odur aslında aydınlıktan beklediğin!
Işık, var olanı ya da olacak olanı görmek, göstermek
içindir. Işıktan önce, ışıkla ne görmek/ göstermek istediğimiz önemlidir. Işıkta
görülecek bir şey yoksa ve yoksa ışığın, aydınlığında gösterebilecek bir şeyi;
neye yarar aydınlık? Işıktan önce aydınlığın göstereceği “bir şey” olmalı! “Bir
şey” olmalı; aydınlıkta, ışıkta ve ışıkla görmeye değecek! “Bir şey” olmalı…
Varsa ışık, görmeye değer ve yeter göstermeye aşkın
yedi rengini… Yedi rengini görmek için aşkın, vardır elbet ışığa ihtiyaç! Ve
karanlıkta hayal etmek en son gördüğün rengi; istemek değil midir aydınlığı ve
yine yeniden aşkın rengini? Işık aramak, aşkın renklerine talep olmak demek
değil midir? Ve değil midir renklerini
Hayal etmek aşkın, ışığı talep etmek? Haketmek değil
midir renkleri görmek, göstermek için “gayret etmek!”… Başkaları görsün aşkın
rengini diye çırpınmak, yetmez mi aşkın renklerine talip olmaya? Yetmez mi
aydınlığa talip olmaya?
Ve her karanlık, aralanır bir gün mutlaka aydınlığa…
Her karanlık bir öncesidir aydınlığın? Karanlık diye vazgeçelim mi hayal etmekten
aşkın renklerini? Vazgeçelim mi şimdi en son gördüğümüz aydınlık renklerinin
hayaliyle, gönlümüze düşen muhabbetiyle mest olmaktan? Vazgeçelim mi yine
yeniden aydınlığı tahayyül etmekten? Aydınlığa yine yeniden hep umut var. Yeter
ki aydınlıkta görmeye değecek ve aydınlığı hakedecek bir şey olsun gönlümüzde
ve zihnimizde… Vatan şairimiz üstad Mehmet Akif ERSOY misalî…
”Niçin serpilmesin, hâlâ, ufuklardan bir aydınlık?
O "aydınlık" ki, sönmek bilmeyen
ümmîd-i işrâkı,
"Vücûdundan peşîman, ölmek ister"
sandığın Şark'ı,
Füsünkâr iltimâ'âtıyle döndürmüş de
şeydâya;
Sürükler, bunca yıllardır, o sevdâdan bu
sevdâya. “
Ve
nasıl da sesleniyor satırdan sadıra aydınlıkta görmeye değer, aydınlığa ermeye
değer Leyla’sına… “Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan,
uzaklaşma! “
Aydınlıkta görmeye değer olan AŞK’tan başka ne olabilir? Ve
ne olabilir aydınlık Leyla’dan başka?
Bakî
Aşk ile… Hûu…