KÂĞIT
VE MEDENİYET
“Kâğıt ve Medeniyet” birbirini
tamamlayan iki kelimenin birleşimi… Kâğıt üretimi, medeniyetin kolaylıkla
birikmesini, geleceğe aktarılmasını ne kadar sağlamışsa; medeniyet de bir o
kadar geliştikçe kâğıda verdiği değeri arttırmıştır. Kâğıt hususunda en ileri
olan medeniyetler, tarih boyunca varlığını en çok koruyanlar olmuştur. Bir güç
nişânesi olarak kâğıt, mağara duvarından elektronik ortama doğru yaşadığı
macerasında çok değişik merhaleler geçirmiştir. Fakat kâğıt üzerinden tarih yazılması
pek düşünülmemiştir. Çok basit bir araç gibi görünse de bu basitlik
sağlanıncaya kadar geçen süreç gerçekten ilginç ve incelenmesi gereken bir
husustur.
Kâğıt, bugün her ne kadar
devrinin geçmiş olduğu söylense de hâlâ dünden bugüne ve bugünden geleceğe
yapılacak tesirlerin, kurulmuş medeniyetlerin en önemli taşıyıcısı
konumundadır. İlk insan olan Âdem’in peygamber olmasının ardından kendisine
“suhuf” indirildiği rivayet olunur. Bugün bu suhufların mahiyeti bilinmese de
kitabetin insan hayatındaki değeri ve dinin buna verdiği önemi göstermesi
bakımından bu rivayet gayet derecede önemlidir.
Yazı, insanoğlunun kendisini
ifade etmek için kullandığı en önemli unsur olarak göze çarpar. Yazının keşfi,
yaygınlık kazanması medeniyetin tekâmülüyle paralel ilerlemiştir. Bilgi ne
kadar çok insana ulaşırsa o kadar artma eğiliminde olmuştur.
Kâğıdın iptidai atası mağara
duvarlarıdır, demek herhalde yanlış olmaz. Bize tarihin bilinmez devirlerinden
duygularını duvarlara kazıdıkları şekillerle ileten bu insanların açtığı yol,
bizi bugün bilgisayar çağına ulaştırmıştır. Mağara duvarlarından sonraki durak
da kil ve taş tabletler olmuştur. Daha sonraları milattan önce 4000’de
keşfedilip bugünlere kadar ulaşan ve ‘kitabet’in önemli bir durağı
sayılabilecek olan papirüs ortaya çıkmıştır. Mısır medeniyetinin insanlığa
önemli bir hediyesi olan papirüs, kelime olarak da bugün İngilizcede sayfa
manasına kullanılan ‘paper’ın etimolojik kaynağını oluşturur. Papirüs, kil ve
taş tabletlerin hantallığını kıran en önemli yazı malzemelerinin başında gelir.
Papirüsün yeterince yaygınlık kazanmadığı, maddi ölçütlerini hemen herkesin
karşılayamadığı bu iptidai dönemlerde kâğıt olarak; ağaç kabukları, kemikler ve
deriler de kullanılmıştır. Papirüsün yanı sıra parşömen de yazı malzemeleri halkasının
önemli bir parçasını oluşturmuştur. Mısır’ın papirüs ihracatını durdurması
sebebiyle Bergamalıların milattan önce ikinci yüzyılda icat ettikleri parşömen
bugün dahi kullanılmaktadır. Parşömen, derinin işlenmesi sonucu elde edilen
önemli bir kâğıt türü olarak göze çarpar.
Tüm bu malzemeler yazıyı doğal
olarak da bilgiyi geleceğe aktarmak için ehemmiyetli bir yer teşkil ederler.
Ancak bunların üretiminin maliyetli oluşu yeterince yayılmasına mâni olmuş ve
insanlığı yeni yazı malzemeleri üretmeye yöneltmiştir. Bu noktada Mısır,
Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinin ulaşamadığı bu malzemeye ulaşan Çin ve
Orta Asya medeniyetleri ön plana çıkar. Günümüz kâğıt teknolojisinin iptidai
modellerinden olan ve milattan sonra ikinci yüzyılda icat edilen kâğıt hamuru
sayesinde medeniyetin tekâmülü ardı arkası kesilmeyen bir gözeden fışkıran su
gibi akmaya başlamıştır.
Kâğıda ulaşmanın kolaylaşması
demek daha fazla bilginin kayıt altına alınması demekti. Bilgi birikimi
ihtiyacının doğurduğu kâğıt Çin’de bulunan yeni teknik sayesinde gittikçe hızlı
üretiliyordu. Bu yeni yöntem sayesinde kâğıt üretimi hızla artıyor ve böylece
kâğıda olan rağbet, bu hıza paralel bir şekilde artmaya devam ediyordu. Bu
yöntemde kâğıt yapımında kullanılan malzeme paçavralar ve ağaç lifleri
olmuştur. Ağaç kabuklarının damarlı lifleri işlenerek kâğıt elde edilmiştir.
Kâğıt, misyoner rahipler aracılığıyla Türklere, Korelilere ve Japonlara
yayılmıştır. O dönemlerden kalan bazı kâğıt numuneleri son dönemde
keşfedilmiştir.
Çin’den Türklere geçen bu
kâğıt tekniği, Talas Savaşı’ndan sonra Orta Asya-İslâm medeniyeti arasındaki
yakınlaşma aracılığıyla Araplar arasında da yayılmaya başlamıştır. Türkler
İslâmiyet’le tanışmadan önce kâğıt Türkler tarafından kullanılmıştır. Bu
savaşla yakınlaşan iki medeniyet arasındaki kültür alışverişi, ticaret
aracılığıyla yaygınlaşmış. Kitabet dini olan İslâmiyet, bu alışveriş esnasında
Müslümanları kâğıda yönlendirmiş ve kâğıt üretim tekniklerinin öğrenilmesini
sağlamıştır. Hemen ardından da Çin’in kâğıt üretim tekniğini uygulama alanına
alınmıştır. Bunun ardından ilk kâğıt fabrikası da İslâm coğrafyasında
Semerkand’da kurulmuştur. Daha sonra yavaş yavaş Endülüs’e kadar ulaşmıştır.
Bu tekniğin zamanla
yaygınlaşması ve geliştirilmesi sonucunda kâğıt sanayii büyük ilerleme kat
etmiştir. Rönesans döneminin başlamasının en önemli sebeplerinden biri olarak
kâğıt gösterilebilir. Çin’den Türklere, oradan da Araplara geçen yeni kâğıt
üretim teknikleri, ilk önceleri Endülüs medeniyeti aracılığıyla Avrupa’ya
taşınmıştı. Çin’de milattan önce ikinci yüzyılda üretilen bu kâğıt ancak
asırlar sonra Avrupa’ya gelmişti. Doğu medeniyetleri kâğıt sayesinde gelişimini
hızlandırırken; Batı, teknikten uzak, Orta Çağ karanlığına mahkûm hâlde
kalmıştı. Galileo, keşiflerini söylemekten men edilirken; İslâm medeniyetinde
ise önce Eski Yunan, Hint, İran metinleri çevrilmiş, akabinde de bunlardan da
faydalanarak İslâm düşünce dünyası temellendirilmişti. İslâm toplumu, dininin
emrettiği üzere “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” hadisine uymuş, kâğıdı
Çin’den almış ve en az Çin kadar uzak sayılabilecek medeniyetlerden edindiği
hikmet ilimlerini kâğıda aktarmıştır. İnsanlığa hizmeti, halka hizmeti Hakk’a
hizmet bilmek bu olsa gerekti. İslâm medeniyetinde hazineler sadece altınla
değil, aynı zamanda kitap ve kâğıtla da doluydu. Telifler ardı ardına
yapılmaktaydı. Her alanda üstün yöntemler geliştirmiş hâlde bulunan İslâm
medeniyeti, sınırlarını da ‘deniz, önlerine çıkıncaya dek’ büyütmüştü. Bugün
Avrupa medeniyetinin membaı olan Endülüs, İslâm sınırlarının Avrupa hattındaki
son noktası olmuştur. Endülüs’te kurulan kâğıt fabrikası, üniversite ve daha
birçok ilmî mekanizma, Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Onların kurdukları
medeniyete ulaşmak, bir giz gibi karşılarında duran bu zenginliğe erişmek için
savaşmayı göze alacak kadar hırsa kapılmışlardı. Doğu’yufethetmek “Cennet’in
Krallığı”na doğru hareket etmek demekti.
Doğu dünyasındaki bu
zenginlikten gözleri kamaşan Avrupa, fakirliğe son vermek amacıyla Haçlı
Seferlerini başlatmıştı. Haçlı Seferlerinin en önemli sebebi buydu. Açlık ve
yokluk içindeki Avrupa ve zengin Doğu… Hıristiyan Avrupa, bu seferler esnasında
da İslâm medeniyetine üstünlüğü getiren teknik gelişmeleri yakından öğrenmiş ve
kendileri de bunlardan faydalanmaya başlamıştır. Kâğıt tekniği de bu seferler
esnasında tanınmış ve hemen ardından da Avrupa’ya ulaştırılmaya başlanmıştır.
Avrupa’ya taşınan bu teknikler, Avrupa’nın kendi aydınlanma çağını, Rönesans’ı
meydana çıkarmıştır. Pusula, matbaa, barut vb. Avrupa için son derece önemli
merhalelerin aşılmasına ve zamanla gelecek olan üstünlüğün habercisi olmaya
başlamıştır.
Avrupa’da İslâm medeniyetinden
alınan kâğıt tekniği geliştirilmiş ve Gutenberg’in XV. yüzyılın ortasında
geliştirdiği matbaa sistemiyle kitap basımı hızlandırılmaya başlanmıştır. Seri
matbuata geçilmesi sayesinde kitap basımı da artmıştır. Daha büyük kitlelere
ulaşan kitaplar sayesinde de insanlık daha rahat bilinçlenmiştir. Orta Çağ’ın
karanlığından söz etmiştik. Kilise’nin mutlak hükmünün söz konusu olduğu devir,
ancak kitaplarla aşılmıştır. Önce Rönesans ve müteakiben Ref orm hareketleri başlamıştır. Sadece din
adamlarının ulaşıp okuyabildiği İncil, matbaa aracılığıyla halka ulaşmış ve
Kilise’nin daha düne kadar söylediği birçok yalan su yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Kâğıt aracılığıyla Avrupa yaşadığı yanlış, radikal dindarlığı bırakmıştır.
İslâm medeniyeti ise kâğıt aracılığıyla doğruyu yaymak gayretini elden
bırakmadığı sürece ciddi bir üstünlükle dünya üzerinde saltanatını kurmuştur.
İslâm, kâğıda ve ilme o kadar
önem verirken vukua gelen bazı olaylar daha fazla terakkiye mâni olmuştur.
Büyük savaşlar, kıyımlar, doğal felaketler her toplumda meydana gelmiştir.
Fakat cahil bir medeniyete karşı savaşmak; ilimde, hikmette bu kadar ilerlemeyi
başaran bir toplum için çok zor olmuştur. Zira savaşlarda mağlup düşmek,
kurbanlar vermekle sınırlı kalmamıştır bu medeniyet için. Cehalet, kendisine
hedef olarak asla savaşın girmemesi gereken yerleri de seçmiştir. Savaşların
sonucunda gelen işgallerle yakılan, yıkılan birçok şehir olmuştur. Fakat bu
şehirlerde yıkılan binalar arasında yer alan kütüphaneler, tarihî metinlerde
yeterince vurgulanmamıştır. Moğolların Bağdad’ı işgal esnasında sadece insan
kıyımı değil, kültür kıyımı da gerçekleştirdiği biliniyor. Günlerce Fırat’tan
mürekkep ve kanın aktığı bir savaş… İnsan en fazla ne kadar vahşileşebilir,
bize bunu gösteriyor. Kâğıt yeterince yaygınlık kazansaydı belki de Cengiz, bu
katliamda kitapların korunması için uğraşmayacak olsa da en azından direkt bir saldırıya
maruz kalmasını durdurabilirdi. Endülüs, İspanyollarca işgal edilirken
kütüphaneler yakılmıştı. Son döneme doğru gelecek olursak; Irak’ın yaşadığı
işgalde de gene hedef kültür mirasları oldu. Herkesin kendine bir düşman
seçtiği dünyada insanların en zayıf olanlara karşı olan tavırları kalpleri
burkuyor. Bütün bu olumsuzluklar vukua gelmiştir ancak gene de kâğıdın geleceğe
uzanan yolculuğuna bir perçin vurulamamıştır.
Cehaletin ‘her aydınlığı
yangın sanıp söndürmeye çalıştığı’ tavırlarına rağmen gerçek insan
hüviyetindeki medeniyetler kâğıda yüce bir mânâ kazandırmışlardır. Abbasî
hazinelerinde biriken fazla kâğıdın ihracatı yapılmaya niyet edilmesi fakat
daha sonradan bundan katî surette vazgeçilmesi önemli örneklerden sadece
biridir. Osmanlı Devleti kâğıt üreten bazı illerden vergi almamıştır. Tuvalet
kâğıdı fikrinin çıktığı yıllarda ciddi tartışmalar olmuştur. Çünkü kâğıt en
ulvî hislerin, ilimlerin kaydedildiği gerçek hazinedir. Onu böyle bir amaç için
kullanmak insanlara yeterince münasip görünmemiştir. Yere düşen kâğıda verilen
kıymet dinimizde son derece fazladır. Bugün hiçe saymaya kalktığımız kâğıdı
ceddimiz her şeyin üstünde bir önem atfederek korumuştur. Geçmişini müsvedde
kâğıt gibi görüp de Bulgaristan’a pazarlayan evlatlarına “hasta adam”ın bu
tavırları yeterli bir cevap olsa gerektir.