Tarihi Miras Misyon Yüklüyor... / "Kendine hakim olan başkalarına da hakim olur." Konfüçyüs ... / "Başarılı bir girişimci olmak için, sadece işinizi değil tüm hayatınızı kapsayan bir şirket kurmalısınız." Warren Rodgers.... / "Gideceğiniz yeri bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur." P.Drucker ... / "Allah’tan korkandan başka güvenilir kimse yoktur!" Hz. Ömer (r.a.)... / "Küçük şeylere gereğinden çok önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir." Eflatun ... / "Deha denilen şey yüzde bir ilham, yüzde doksan dokuz alın teridir."

Kağıt ve Medeniyet

Mehmet ÖZDEMİR

 

KÂĞIT VE MEDENİYET

“Kâğıt ve Medeniyet” birbirini tamamlayan iki kelimenin birleşimi… Kâğıt üretimi, medeniyetin kolaylıkla birikmesini, geleceğe aktarılmasını ne kadar sağlamışsa; medeniyet de bir o kadar geliştikçe kâğıda verdiği değeri arttırmıştır. Kâğıt hususunda en ileri olan medeniyetler, tarih boyunca varlığını en çok koruyanlar olmuştur. Bir güç nişânesi olarak kâğıt, mağara duvarından elektronik ortama doğru yaşadığı macerasında çok değişik merhaleler geçirmiştir. Fakat kâğıt üzerinden tarih yazılması pek düşünülmemiştir. Çok basit bir araç gibi görünse de bu basitlik sağlanıncaya kadar geçen süreç gerçekten ilginç ve incelenmesi gereken bir husustur.

Kâğıt, bugün her ne kadar devrinin geçmiş olduğu söylense de hâlâ dünden bugüne ve bugünden geleceğe yapılacak tesirlerin, kurulmuş medeniyetlerin en önemli taşıyıcısı konumundadır. İlk insan olan Âdem’in peygamber olmasının ardından kendisine “suhuf” indirildiği rivayet olunur. Bugün bu suhufların mahiyeti bilinmese de kitabetin insan hayatındaki değeri ve dinin buna verdiği önemi göstermesi bakımından bu rivayet gayet derecede önemlidir.

Yazı, insanoğlunun kendisini ifade etmek için kullandığı en önemli unsur olarak göze çarpar. Yazının keşfi, yaygınlık kazanması medeniyetin tekâmülüyle paralel ilerlemiştir. Bilgi ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar artma eğiliminde olmuştur.

Kâğıdın iptidai atası mağara duvarlarıdır, demek herhalde yanlış olmaz. Bize tarihin bilinmez devirlerinden duygularını duvarlara kazıdıkları şekillerle ileten bu insanların açtığı yol, bizi bugün bilgisayar çağına ulaştırmıştır. Mağara duvarlarından sonraki durak da kil ve taş tabletler olmuştur. Daha sonraları milattan önce 4000’de keşfedilip bugünlere kadar ulaşan ve ‘kitabet’in önemli bir durağı sayılabilecek olan papirüs ortaya çıkmıştır. Mısır medeniyetinin insanlığa önemli bir hediyesi olan papirüs, kelime olarak da bugün İngilizcede sayfa manasına kullanılan ‘paper’ın etimolojik kaynağını oluşturur. Papirüs, kil ve taş tabletlerin hantallığını kıran en önemli yazı malzemelerinin başında gelir. Papirüsün yeterince yaygınlık kazanmadığı, maddi ölçütlerini hemen herkesin karşılayamadığı bu iptidai dönemlerde kâğıt olarak; ağaç kabukları, kemikler ve deriler de kullanılmıştır. Papirüsün yanı sıra parşömen de yazı malzemeleri halkasının önemli bir parçasını oluşturmuştur. Mısır’ın papirüs ihracatını durdurması sebebiyle Bergamalıların milattan önce ikinci yüzyılda icat ettikleri parşömen bugün dahi kullanılmaktadır. Parşömen, derinin işlenmesi sonucu elde edilen önemli bir kâğıt türü olarak göze çarpar.

Tüm bu malzemeler yazıyı doğal olarak da bilgiyi geleceğe aktarmak için ehemmiyetli bir yer teşkil ederler. Ancak bunların üretiminin maliyetli oluşu yeterince yayılmasına mâni olmuş ve insanlığı yeni yazı malzemeleri üretmeye yöneltmiştir. Bu noktada Mısır, Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinin ulaşamadığı bu malzemeye ulaşan Çin ve Orta Asya medeniyetleri ön plana çıkar. Günümüz kâğıt teknolojisinin iptidai modellerinden olan ve milattan sonra ikinci yüzyılda icat edilen kâğıt hamuru sayesinde medeniyetin tekâmülü ardı arkası kesilmeyen bir gözeden fışkıran su gibi akmaya başlamıştır.

Kâğıda ulaşmanın kolaylaşması demek daha fazla bilginin kayıt altına alınması demekti. Bilgi birikimi ihtiyacının doğurduğu kâğıt Çin’de bulunan yeni teknik sayesinde gittikçe hızlı üretiliyordu. Bu yeni yöntem sayesinde kâğıt üretimi hızla artıyor ve böylece kâğıda olan rağbet, bu hıza paralel bir şekilde artmaya devam ediyordu. Bu yöntemde kâğıt yapımında kullanılan malzeme paçavralar ve ağaç lifleri olmuştur. Ağaç kabuklarının damarlı lifleri işlenerek kâğıt elde edilmiştir. Kâğıt, misyoner rahipler aracılığıyla Türklere, Korelilere ve Japonlara yayılmıştır. O dönemlerden kalan bazı kâğıt numuneleri son dönemde keşfedilmiştir.

Çin’den Türklere geçen bu kâğıt tekniği, Talas Savaşı’ndan sonra Orta Asya-İslâm medeniyeti arasındaki yakınlaşma aracılığıyla Araplar arasında da yayılmaya başlamıştır. Türkler İslâmiyet’le tanışmadan önce kâğıt Türkler tarafından kullanılmıştır. Bu savaşla yakınlaşan iki medeniyet arasındaki kültür alışverişi, ticaret aracılığıyla yaygınlaşmış. Kitabet dini olan İslâmiyet, bu alışveriş esnasında Müslümanları kâğıda yönlendirmiş ve kâğıt üretim tekniklerinin öğrenilmesini sağlamıştır. Hemen ardından da Çin’in kâğıt üretim tekniğini uygulama alanına alınmıştır. Bunun ardından ilk kâğıt fabrikası da İslâm coğrafyasında Semerkand’da kurulmuştur. Daha sonra yavaş yavaş Endülüs’e kadar ulaşmıştır.

Bu tekniğin zamanla yaygınlaşması ve geliştirilmesi sonucunda kâğıt sanayii büyük ilerleme kat etmiştir. Rönesans döneminin başlamasının en önemli sebeplerinden biri olarak kâğıt gösterilebilir. Çin’den Türklere, oradan da Araplara geçen yeni kâğıt üretim teknikleri, ilk önceleri Endülüs medeniyeti aracılığıyla Avrupa’ya taşınmıştı. Çin’de milattan önce ikinci yüzyılda üretilen bu kâğıt ancak asırlar sonra Avrupa’ya gelmişti. Doğu medeniyetleri kâğıt sayesinde gelişimini hızlandırırken; Batı, teknikten uzak, Orta Çağ karanlığına mahkûm hâlde kalmıştı. Galileo, keşiflerini söylemekten men edilirken; İslâm medeniyetinde ise önce Eski Yunan, Hint, İran metinleri çevrilmiş, akabinde de bunlardan da faydalanarak İslâm düşünce dünyası temellendirilmişti. İslâm toplumu, dininin emrettiği üzere “ilim Çin’de de olsa gidip alınız” hadisine uymuş, kâğıdı Çin’den almış ve en az Çin kadar uzak sayılabilecek medeniyetlerden edindiği hikmet ilimlerini kâğıda aktarmıştır. İnsanlığa hizmeti, halka hizmeti Hakk’a hizmet bilmek bu olsa gerekti. İslâm medeniyetinde hazineler sadece altınla değil, aynı zamanda kitap ve kâğıtla da doluydu. Telifler ardı ardına yapılmaktaydı. Her alanda üstün yöntemler geliştirmiş hâlde bulunan İslâm medeniyeti, sınırlarını da ‘deniz, önlerine çıkıncaya dek’ büyütmüştü. Bugün Avrupa medeniyetinin membaı olan Endülüs, İslâm sınırlarının Avrupa hattındaki son noktası olmuştur. Endülüs’te kurulan kâğıt fabrikası, üniversite ve daha birçok ilmî mekanizma, Avrupa’yı derinden etkilemiştir. Onların kurdukları medeniyete ulaşmak, bir giz gibi karşılarında duran bu zenginliğe erişmek için savaşmayı göze alacak kadar hırsa kapılmışlardı. Doğu’yufethetmek “Cennet’in Krallığı”na doğru hareket etmek demekti.

Doğu dünyasındaki bu zenginlikten gözleri kamaşan Avrupa, fakirliğe son vermek amacıyla Haçlı Seferlerini başlatmıştı. Haçlı Seferlerinin en önemli sebebi buydu. Açlık ve yokluk içindeki Avrupa ve zengin Doğu… Hıristiyan Avrupa, bu seferler esnasında da İslâm medeniyetine üstünlüğü getiren teknik gelişmeleri yakından öğrenmiş ve kendileri de bunlardan faydalanmaya başlamıştır. Kâğıt tekniği de bu seferler esnasında tanınmış ve hemen ardından da Avrupa’ya ulaştırılmaya başlanmıştır. Avrupa’ya taşınan bu teknikler, Avrupa’nın kendi aydınlanma çağını, Rönesans’ı meydana çıkarmıştır. Pusula, matbaa, barut vb. Avrupa için son derece önemli merhalelerin aşılmasına ve zamanla gelecek olan üstünlüğün habercisi olmaya başlamıştır.

Avrupa’da İslâm medeniyetinden alınan kâğıt tekniği geliştirilmiş ve Gutenberg’in XV. yüzyılın ortasında geliştirdiği matbaa sistemiyle kitap basımı hızlandırılmaya başlanmıştır. Seri matbuata geçilmesi sayesinde kitap basımı da artmıştır. Daha büyük kitlelere ulaşan kitaplar sayesinde de insanlık daha rahat bilinçlenmiştir. Orta Çağ’ın karanlığından söz etmiştik. Kilise’nin mutlak hükmünün söz konusu olduğu devir, ancak kitaplarla aşılmıştır. Önce Rönesans ve müteakiben Ref  orm hareketleri başlamıştır. Sadece din adamlarının ulaşıp okuyabildiği İncil, matbaa aracılığıyla halka ulaşmış ve Kilise’nin daha düne kadar söylediği birçok yalan su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Kâğıt aracılığıyla Avrupa yaşadığı yanlış, radikal dindarlığı bırakmıştır. İslâm medeniyeti ise kâğıt aracılığıyla doğruyu yaymak gayretini elden bırakmadığı sürece ciddi bir üstünlükle dünya üzerinde saltanatını kurmuştur.

İslâm, kâğıda ve ilme o kadar önem verirken vukua gelen bazı olaylar daha fazla terakkiye mâni olmuştur. Büyük savaşlar, kıyımlar, doğal felaketler her toplumda meydana gelmiştir. Fakat cahil bir medeniyete karşı savaşmak; ilimde, hikmette bu kadar ilerlemeyi başaran bir toplum için çok zor olmuştur. Zira savaşlarda mağlup düşmek, kurbanlar vermekle sınırlı kalmamıştır bu medeniyet için. Cehalet, kendisine hedef olarak asla savaşın girmemesi gereken yerleri de seçmiştir. Savaşların sonucunda gelen işgallerle yakılan, yıkılan birçok şehir olmuştur. Fakat bu şehirlerde yıkılan binalar arasında yer alan kütüphaneler, tarihî metinlerde yeterince vurgulanmamıştır. Moğolların Bağdad’ı işgal esnasında sadece insan kıyımı değil, kültür kıyımı da gerçekleştirdiği biliniyor. Günlerce Fırat’tan mürekkep ve kanın aktığı bir savaş… İnsan en fazla ne kadar vahşileşebilir, bize bunu gösteriyor. Kâğıt yeterince yaygınlık kazansaydı belki de Cengiz, bu katliamda kitapların korunması için uğraşmayacak olsa da en azından direkt bir saldırıya maruz kalmasını durdurabilirdi. Endülüs, İspanyollarca işgal edilirken kütüphaneler yakılmıştı. Son döneme doğru gelecek olursak; Irak’ın yaşadığı işgalde de gene hedef kültür mirasları oldu. Herkesin kendine bir düşman seçtiği dünyada insanların en zayıf olanlara karşı olan tavırları kalpleri burkuyor. Bütün bu olumsuzluklar vukua gelmiştir ancak gene de kâğıdın geleceğe uzanan yolculuğuna bir perçin vurulamamıştır.

Cehaletin ‘her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye çalıştığı’ tavırlarına rağmen gerçek insan hüviyetindeki medeniyetler kâğıda yüce bir mânâ kazandırmışlardır. Abbasî hazinelerinde biriken fazla kâğıdın ihracatı yapılmaya niyet edilmesi fakat daha sonradan bundan katî surette vazgeçilmesi önemli örneklerden sadece biridir. Osmanlı Devleti kâğıt üreten bazı illerden vergi almamıştır. Tuvalet kâğıdı fikrinin çıktığı yıllarda ciddi tartışmalar olmuştur. Çünkü kâğıt en ulvî hislerin, ilimlerin kaydedildiği gerçek hazinedir. Onu böyle bir amaç için kullanmak insanlara yeterince münasip görünmemiştir. Yere düşen kâğıda verilen kıymet dinimizde son derece fazladır. Bugün hiçe saymaya kalktığımız kâğıdı ceddimiz her şeyin üstünde bir önem atfederek korumuştur. Geçmişini müsvedde kâğıt gibi görüp de Bulgaristan’a pazarlayan evlatlarına “hasta adam”ın bu tavırları yeterli bir cevap olsa gerektir.

Copyright © 2019 Beyrut- Tüm Hakları Saklıdır.